İki saatlik bir uçak yolculuğunun ardından büyük bir tarlalık
görünümlü Ljubljana Havaalanına indik ve pasaport kontrolünden-yanımda
getirdiğim belgelerin sağladığı kolaylıkla-hemen geçtik ve bagajları aldıktan
sonra da birkaç gün önce gitmiş olan arkadaşlarımız bizi orada karşıladılar.
Aktarmalı olarak kalacağımız yer olan Kranjska Gora kasabasına ulaştık. Gece karanlığında otobüsten indikten sonra beni karşılayan tek şey yağmur ve soğuktu. Yurt görünümlü pansiyonumuzda-şimdilik böyle diyorum-günün yorgunluğunu atıp ertesi güne uyandıktan sonra tablo yavaş yavaş netleşmeye başlamıştı. Kranjska Gora Julian Alplerinin yani Alplerin Slovenya ayağının eteklerinde bir kasaba ve yılın büyük bölümü yağış alıyormuş. Hele de benim gittiğim sonbahar ayında yağışlı olmasının hiç anormal bir tarafı olmadığını anladım. Fakat bu yanımda ince bir mont ve svitşörtten başka uzun kollu bir kıyafetim olmadığı gerçeğini değiştirmiyordu. Sabah kalkıp kahvaltımızı yaptıktan sonra hemen kendimizi dışarı attık kaldığımız muhiti keşfetmek için.
Aktarmalı olarak kalacağımız yer olan Kranjska Gora kasabasına ulaştık. Gece karanlığında otobüsten indikten sonra beni karşılayan tek şey yağmur ve soğuktu. Yurt görünümlü pansiyonumuzda-şimdilik böyle diyorum-günün yorgunluğunu atıp ertesi güne uyandıktan sonra tablo yavaş yavaş netleşmeye başlamıştı. Kranjska Gora Julian Alplerinin yani Alplerin Slovenya ayağının eteklerinde bir kasaba ve yılın büyük bölümü yağış alıyormuş. Hele de benim gittiğim sonbahar ayında yağışlı olmasının hiç anormal bir tarafı olmadığını anladım. Fakat bu yanımda ince bir mont ve svitşörtten başka uzun kollu bir kıyafetim olmadığı gerçeğini değiştirmiyordu. Sabah kalkıp kahvaltımızı yaptıktan sonra hemen kendimizi dışarı attık kaldığımız muhiti keşfetmek için.
Kasabanın etrafını
çevreleyen heybetli dağlar arkadaşlar arasında oksijen zehirlenmesi
yaşayabileceğimiz konusunda espriler yapılmasına sebep oldu. Çevrede pek fazla
ev yoktu. Binaların çoğu da pansiyon tarzında da kullanılabilen turistik yapılardan
oluşuyordu. Açıkçası büyükşehirin kasvetli havasından, egzozundan ve kirli havasından
bunalan biri olarak ilk izlenimlerim iyi bir tatil geçireceğimin sinyalini
verir gibiydi. Toprak kokusunu içimize çekerek yaptığımız ufak keşif sonunda
dikkatimi çeken ilk şey, dışarıda çok fazla insan ve araba görememiş
olmaktı. Kaldığımız yer daha çok öğrenciler tarafından okul dışında,
gerçek yaşamda öğrenmeyi sağlamak için kullanılan bir merkezdi.( İsteyenler bu
linkten daha ayrıntılı bilgi bulabilirler.) Kaldığımız üç gün boyunca
sürdürülebilirlik konulu forumlar,çalışmalar gerçekleştirip bunlar üzerine
ürünler ve fikirler oluşturmaya çalıştık. Bu kısmın sizin ilginizi çekeceğini
pek düşünmediğimden ayrıntıya girmek istemiyorum. Çünkü üç gün sonunda
organizasyonu düzenleyen kurum bizi pizzacıya götürmekten başka birşey
yapmamıştı. Bu sebepten dolayı en azından bir gece de olsa Slovenya'da
olduğumuzun farkına varabilmek için arkadaşlarımız uçak biletlerinin erken
saatte olmasını bahane edip bir gün önce projeyi tamamladık ve başkent
Ljubljana'ya gitmek üzere hoş anılar bıraktığımız Kranjska Gora'dan ayrıldık.
İki saatlik bir yolculuktan sonra başkentteydik. Otogar, merkezi bir konumda
olduğu için indikten sonra kısa bir yürüyüş sonunda meşhur Preseren Meydanını
ve Ljubljana'nın meşhur yapılarını görme fırsatı yakalayabilirsiniz. Fakat önce
karnımızı doyurmak için otogarın hemen önünde bulunan meşhur bir fastfood
dükkanında sandviçlerimizi yiyip açlığımızı giderdik. Sonrasında kalacağımız
hostele gitmek için taksiye bineceğimiz sırada taksici bagajımı yerleştirmek
için hafifçe iteledi beni. Sonradan pek İngilizce bilmediğini de
anladım fakat karşılaştığım en kaba davranışın da bu olması olumlu bir özellik
olarak da sayılabilir belki. Her yerde illa bir tane arıza çıkar deyip sorun
çıkarmadan taksiye binip hostele gittik. Girişimizi yapıp eşyaları
bıraktıktan sonra meydandaki kafelerden birine oturduk. Biraz soğuk olsa da
garson büyükçe bir şal getirdi ve sayesinde biraz da olsa ısındım. Kafelerde
fiyatlar yiyip içtiğiniz şeye göre değişiyor. Euro bazında pek pahalı sayılmaz.
Hele de kahve gibi sıradan şeyler içerseniz Türkiye’de ödeyeceğinizden daha az
bir ücret ödeyerek bile çıkabilirsiniz. Ayrıca Erasmus öğrencileri için de ayrı
bir kart varmış ve bu sayede restoran ve kafelerde normal bir kişinin 10-15
Euro ödeyeceği bir yerde bu fiyatın çok altında bir meblağ ödeyerek yeme-içme
ihtiyaçlarını ucuza kapatabiliyorlarmış.
Özel bir oda ya da iki-üç kişilik bir oda aramıyorsanız hostel fiyatları Slovenya genelinde 10-20 Euro arasında değişiyor. Ama bana soracak olursanız az paraya çok insan tanımak daha iyidir böyle yerlerde. Hem paranızı ekonomik kullanmış olursunuz hem de farklı farklı insanlarla tanışıp farklı bakış açıları kazanıyorsunuz. Biraz da şanslıysanız dört kişilik odada iki kişi kalabilirsiniz. J
Özel bir oda ya da iki-üç kişilik bir oda aramıyorsanız hostel fiyatları Slovenya genelinde 10-20 Euro arasında değişiyor. Ama bana soracak olursanız az paraya çok insan tanımak daha iyidir böyle yerlerde. Hem paranızı ekonomik kullanmış olursunuz hem de farklı farklı insanlarla tanışıp farklı bakış açıları kazanıyorsunuz. Biraz da şanslıysanız dört kişilik odada iki kişi kalabilirsiniz. J
Ertesi gün dönecek arkadaşlarımın uçak bileti erken bir saatte olduğu için
sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp hostelden ayrıldık. Ben de erkenden gideceğim yere
gitmek istiyordum vakit kaybetmeden. Fakat iş bu ya sabah aceleyle çıkarken el
çantamı kilitlediğim asma kilidin anahtarını içinde bırakmışım. Tabi bunu uzun
uğraşlar sonucu anahtarı bulamayıp gittiğim yerde kilidi açtırdıktan sonra
öğrendim.
Anahtarı bulmaktan ümidi kesince otogara gidip gezime başlamadan en çok
merak ettiğim yer olan Bled otobüsüne bilet alıp bindim. Tabi otobüse binerken
karşılaştığım kadın şoför beni biraz şaşırtsa da kendimi ele vermeden geçip boş
koltuklardan birine oturdum. Bir buçuk saatlik bir yolculuğun ardından
Bled’deydim. Gölü bulmak zor olmadı. Çünkü otobüs durağına çok yakın bir
yerdeydi. Bled’e vardığımda saat 11 olmak üzereydi ve hostel giriş saati de
üçte olduğundan başladım elimdeki çantayla göl kıyısında yürüyüp gölü
seyretmeye. Bir yandan da iyi çeken bir wifi bulup yakınlarıma haber verip
internet üzerinden de onlarla konuşmaya çalıştım. Kısmen başarılı oldum, devamlı
sabit bir yerde durmadığım için.
Bled,
gerçekten de ilk gördüğünüzde manzarasıyla sizi büyülüyor. Göldeki ördekler,
kuğular, bunları besleyen sevimli teyzeler de beni etkileyen diğer birkaç
unsurdu. İki saat elimde çantayla gezdikten sonra oldukça yorgun ve
terlemiştim. Hostele giriş saati gelmese de gitmem gerektiğine karar verdim.
Telefonumdan bağlandığım wifi, haritadan yolumu göstermek için yetti. Bu arada
Slovenya genelinde şehirlerin ücretsiz fakat süre kısıtlaması olan wifi ağları
var ve dışarıdayken size bayağı yardımı oluyor.
Resepsiyon her ne kadar giriş
saati gelmediğini söylese de ısrarcı tavrım karşısında duş almak için özel
banyolarını kullanabileceğimi söyledi. İyi bir duştan sonra çıktığımda odam da
hazırdı ve çıkıp dinlenmeye başladım. Biraz uyuduktan sonra kalkıp Bled
kalesine gittim. Kaldığım hostelin yanından kaleye çıkan patikayı kullanarak 5
dakika gibi çok kısa bir sürede kaleye ulaşmıştım. Kale ve çevresinde Bled
manzarasını yukarıdan seyredebileceğiniz birkaç nokta var. Giriş biraz pahalı
geldiği için ben kaleye girmeyip etrafından seyretmeyi tercih ettim.
Merak ettiğiniz ya da sormak istediğiniz soruları ve düşüncelerinizi yorum kısmından yazarsanız sevinirim. Bu arada yazının son ve diğer bölümü cuma günü yayınlanacaktır.
Merak ettiğiniz ya da sormak istediğiniz soruları ve düşüncelerinizi yorum kısmından yazarsanız sevinirim. Bu arada yazının son ve diğer bölümü cuma günü yayınlanacaktır.
Yazar Hakkında: Adım Hasan, nam-ı diğer Sebastian. İngilizce öğretmenliği üçüncü sınıfta okuyacak olan,ülkesi ve dünya için kendi çapında birşeyler yapmaya çalışan bir dil ve kültür meraklısı.
2 yorum
Buraya Tıklayınız yorumBilgiler için sağolasın Hasan kardeşim. Bled gölünün resimlerine baktım çok hoş görünüyor. Resim olarak bile böyle bir göl görmemiştim :) Çevre olarak temiz ve doğal bir ülkeye benziyor. Merak ettiğim, zamanla insan sıkılabilir mi burda? Ben şahsen yeşilliği, temiz havada gezmeyi severim, Alp dağlarına çıkmayı da çok istiyorum:) Ama ülkenin başka ilgi çekecek gezi yerleri var mı doğası dışında? Birde yaşam nasıl pahalı mı orda?
YanıtlaEğer büyükşehirde yaşayan biriysen,sıkılabilirsin tabi. Fakat hayattan zevk almanında çile çekmenin de kendi elimizde olduğunu düşünen bir insanım. Ayrıca konum olarak da çok iyi bir yerde. Litvanya'yı bilmiyorum ama haritadan bakınca etrafındaki ülkelere ben Slovenya derim. Arada bir Avusturya, Hırvatistan, İtalya yaptıktan sonra pek de keyifli bir tecrübe yaşarsın bence. Ki başına olumsuz şeyler gelse bile çok şey katacaktır eminim. Ben yedi gün gibi kısa bir sürede çok güzel anılar ve tecrübelerle döndüysem bir dönem gidecek bir insanın yerinde olmak için bir çok şeyi verebilirdim. Ki benim bölümümün anlaşması olsa kesinlikle Erasmus ile gitmek istediğim bir yer. Fakat ne yazık ki herkese aynı fırsatlar aynı şekilde sunulmuyor. Ekonomik olarak çok sıkıntı çekeceğini sanmıyorum. Euro bazında konuşursak tabii. Bir de hibe miktarı var tabi. Gitme imkanın olursa öncesinde mail atıp yurt ya da konaklama masrafını öğrenebilirsin. Fırsatın olursa, kaçırma derim :)
Yanıtla-Hasan
DönüştürDönüştür EmojilerEmojiler